Fertilizasyon dediğimiz döllenme döneminde yumurta ve spermin doğru bir şekilde birleşememesi sonucu sağlıklı bir plasenta yerine kanseröz olmayan tümoral bir yapının oluşmasıyla molar gebelikler oluşmaktadır. Aynı zamanda üzüm gebeliği olarak da adlandırılmaktadır. Oluşan bu yapı normal bir gebelik oluşmasına engel olduğu içi sağlıklı bir gebelik oluşmaz. Hidatidiform mol olarak da bilinmektedir. Molar gebeliklerde tümör rahim içerisinde gelişmektedir. Sıvı dolu kistik görünüm üzüm salkımına benzediğinden dolayı üzüm gebeliği olarak da adlandırılmaktadır.
Görülme sıklığı çok nadir olmakla birlikte bazı durumlarda daha fazla görülmektedir. Bunlar;
20 yaş altı ve 40 yaş üstü gebelikler, önceden molar gebelik öyküsü, iki veya daha fazla gebelik kayıp öyküsüdür. Gebeliklerin %0,1 inde molar gebelik görülmektedir.
Molar gebelikler iki kategoriye ayrılmaktadır: komplet ve parsiyel.
Komplet formunda plasentayı oluşturan doku anormal olduğundan embryo oluşmamaktadır. Tümör oluşumu devam ettiğinden HCG denilen gebelik hormonu salgılanmaya devam etmektedir.
Parsiyel formunda ise plasental doku ile beraber embryo da oluşmaktadır. Bu gebeliklerde oluşan embryolarda çok sayıda doğum hasarları oluşmaktadır. Tümör büyümesi kısa sürede embryoyu etkilemektedir.
Yumurta ve spermin döllenmesi esnasında oluşan bir genetik hata sonucu molar gebelikler oluşmaktadır. Normal gebeliklerde fetüs gelişimini sağlayan plasenta molar gebelikte sağlıklı oluşmamaktadır. Bundan dolayı da sağlıklı fetüs oluşmaz. Genellikle daha önceden rahim içerisinde gebelikle ilgili dokuların kaldığı, normal gebelik, dış gebelik ve düşük ile sonuçlanmış gebelikler sonrasında oluşmaktadırlar.
Molar gebelikte en sık görülen şikayetler; ilk üç ayda vajinal kanama, aşırı bulantı, kusma, preeklampsi denilen tansiyon artışı, HCG seviyelerinde aşırı artış, beklenen gebelik haftasından daha büyük rahim boyutu, fetal kalp atımı ve gebelik kesesinin izlenmemesi, vajinadan dışarı dökülen üzüm benzeri tümoral yapılardır.
Tanı genellikle yapılan ultrasonografi muayenesi ile konulmaktadır. Aynı zamanda kanda HCG düzeylerine de bakılmalıdır.
Molar gebeliklerin çoğu vajinal kanama ve tümöral dokuların dökülmesi sonucu kendiliğinden sonlanmaktadır. Bazılarında dokuların rahim içerisinden cerrahi olarak alınması gerekebilmektedir. Kürtajla dokular alınmaktadır. Çok nadiren kürtajın başarılı olamadığı hastalıkta histerektomi denilen rahimin alınması işlemi uygulanabilir.
Tedavi sonucu yeteri kadar dokunun alınamadığı ve rahim içerisinde dokuların kaldığı durumlarda kalıcı trofoblastik hastalık gelişebilir. Bu durumda içerde kalana dokular rahim kasına doğru büyümeye devam ederler. Buna invaziv mol denilmektedir. Komplet mol tedavisi sonrası %20 oranında görülürler.
Nadiren invaziv mol durumu kötü huylu koryokarsinom denilen kanser türüne çevrilebilir. Rahimde gelişmekte ve vücudun diğer bölgelerine metastaz yapabilmektedir. Direkt akciğer grafisi ile akciğerlere ilerleme olup olmadığı değerlendirilmelidir. Yayılım görülmüşse kemoterapi tedavisi başlanmalıdır.
Mol gebeliğin diğer olası komplikasyonları; sepsis denilen kanda enfeksiyon yayılımı, rahim enfeksiyonu, kan basıncı artışıyla seyreden preeklampsi ve kan basıncı düşüklüğü ile seyreden şoktur.
Molar gebeliğin önlenmesi amacıyla kullanılan bir yöntem yoktur. Sadece molar gebelik oluşmuşsa en az 1 yıl gebe kalmaması söylenmeli ve bu bir yıl boyunca düzenli HCG tahlilleri ile hastalığın tekrarlayıp tekrarlamadığı izlenmelidir.